“İstiare Metafor Değildir” in Garip Gerekçesi
Akademik

“İstiare Metafor Değildir”in Garip Gerekçesi

“İstiare (Eğretileme) Metafor Değildir”e Garip Bir Gerekçe: Aristoteles’te Kalalım

Son dönemlerin moda yaklaşımlarından biri de, eğretileme (istiare) kavramının metafor kavramını karşılayamayacağı. Dilbilimcilerimiz bu görüşte değil ama sosyal bilimcilerimizin çoğu böyle düşünüyor.

“Eğretileme (istiare) = metafor” anlayışını eleştirenlerin ana gerekçesi, “metafor”un içerikçe genişlemeye uğramış, apayrı bir kavram konumuna gelmiş olması. “Metafor” kavramı Batı’da geliştirilip genişletilirken “eğretileme” kavramının bizde aynı biçimde geliştirilmediği ileri sürülmektedir.

“Eğretileme” için yapılan bizdeki bu tartışmanın, belagatin diğer çevrelerinde, sözgelimi Arap ülkelerinde “istiare” için yapılıp yapılmadığı akla geliyor ister istemez. Bildiğim kadarıyla oralarda “istiare”nin “metafor”u karşılamadığına yönelik itiraz pek yok. Bu konu daha çok “yeni istiare anlayışı”, “modern dönemde istiare” gibi yaklaşımlarla ele alınıyor.

Bir konuda tarama yaparken rastladım “İstiare Metafor Değildir / İstiare is not Metaphor” başlıklı yazıya (Nurullah Şentürk, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Sayı: 77, Nisan 2021). Bu yazıdan, Şentürk’ün önce “Aristo’da Metafor ve Metaforik Üslup” yazısına (Turcology Research, Atatürk Üniversitesi Yayını, 28.09.2022), sonra da “İstiâre ve Belâgat İlmi’ndeki Yeri” başlıklı doktora tezine (Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Ana Bilim Dalı Arap Dili ve Belagatı Bilim Dalı, 2020) ulaştım.

“İstiare ve Belagat İlmi’ndeki Yeri” adlı doktora tezinin başlığındaki kesme iminin kullanım yeri (biçimi) dikkatimi çekti hemen. Başlığı böyle yazılmış bir tezi ciddiye almak biraz zordu. Ama okumak zorundaydım. Belagat-retorik-anlam bağlamında yazılmış makaleleri, kitapları okumaya mahkûm olmuştum bir kere! Önce doktora tezini, sonra diğer iki yazıyı okudum.

Şentürk’ün, bu yazıyı tam ilgilendirmeyen “Lafız-Mana İlişkisi Açısından Hakikat ve Mecâz” başlıklı yazısını (Şarkiyat Mecmuası, sayı 40, 2022, s. 145-171) buldum arada, onu da okudum elbette.

İstiarenin belagat tarihindeki yeri ile ilgili bilgiler kimi kitap ve tezlerde yer alıyordu zaten. Ne var ki salt bu amaçla yazılmışına rastlamamıştım. Tezin yazarı da, “İstiare ilminin tarihi seyrine ilişkin müstakil bir çalışma olmadığı”nı belirtiyordu…

İstiare ile ilgili hemen her yazıyı, her kitabı okudum şimdiye kadar. İyi bildiğimi de sanıyorum bu konuyu. Doktora tezi (bağımsız bir çalışma) olunca da kaçıramazdım. Pek bilmediğim şey çıkmadı tezde. Daha ayrıntı, daha çok kaynak. Önemli bir çalışma yine de; okunmalı, el altında tutulmalı.

Katılmadığım, yanlış bulduğum kimi yerler var. Bu yazımın konusu (başlığıma dikkat!) dışındakileri şimdilik geçiyorum.

Nurullah Şentürk’ün tezi şöyle.

Arap belagatçileri Aristoteles’in “metafor”unu baştan beri “istiare” diye çevirerek yanlış yapmışlardır. Modern dönem Arap belagatçilerinin “metafor”u eski belagat kitaplarındaki anlayışı benimseyip “istiare” olarak sürdürmeleri de yanlıştır. Günümüz metafor anlayışını “yeni istiare anlayışı” ya da “modern dönemde istiare” başlılarıyla ele alıp metafor-istiare aynılığı ilkesini savunmaları da kabul edilemez. Metafor, en genel anlamda mecaz olduğuna göre mecazın alt dalı olan istiareyi kapsaması mantık gereğidir.

Modern metafor yaklaşımında analoji, metonimi, sinekdoki, kişileştirme, atasözü, imge-sembol kavramları “metaforu meydana getiren alt birimler” olarak tanımlanır.

Ülkemizde “istiare-metafor-eğretileme” üçlemesiyle kavramların eşanlamlı sözcüklerle ele alınması sakıncalı. “Eğretileme”, metafor kavramına karşılık “mecaz” anlamda kullanılıyorsa bir sakınca yok.

Şentürk’ün bu düşüncelerinin dayanağı da şu: Çünkü Aristoles’in “metafor”u, bildiğimiz “mecaz”, yani her çeşit anlam aktarımıdır.

“Eğretileme”nin “metafor”u karşılamadığı görüşü bizde 2000’lerle birlikte ortaya çıktı. Yukarıda belirttiğim gibi, dilbilimcilerimizin ve göstergebilimcilerimizin, hatta felsefecilerimizin hemen hepsi “istiare=eğretileme=metafor” eşanlamlılığında bir sakınca görmezken (bu alanlardaki sözlüklerimize bakılabilir) konuya bu disiplinlerin dışından bulaşanlar farklı yaklaşım takınmaya başladılar.

Özellikle dilbilim-göstergebilim dışındaki çevirmenlerin tezi böyle. En çok referans verilen ise, George Lakoff-Mark Johnson’ın 1980’de yayımlanan kitaplarının (Metaphors We Live By) düzeltmeli 2003 baskısından “Metaforlar / Hayat, Anlam ve Dil” adıyla çeviren Gökhan Yavuz Demir’n bu kitaba yazdığı önsöz. Gerçi G. Y. Demir’den yıllar önce, ”metafor” terimi için şu notu düşen bir çevirmen de var ama onun gerekçesi değişik biraz:

[Metaphor] Günlük dilde kullanıldığı manadan farklı olarak ve tamamen başka bir şeyi anlatmak için kullanılan bir kelime, eskiden istiare denilen bu anlatış şekli için son zamanlarda iğretileme gibi acayip bir kelime bulunmuştur. (R. Wellek – A. Warren, Edebiyat Biliminin Temelleri, Çeviren: Prof A. Dr. Ahmet Edip Uysal, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, 1983, s. 263-çevirmenin dipnotu).

O yıllarda “iğretileme” sözcüğü az da olsa kullanılıyor ama “eğretileme” daha yaygın. Sözgelimi aynı kitabı “Yazın Kuramı”  adıyla çevirenler “metafor”u “eğretileme” olarak veriyorlar (İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, 1982, Türkçesi: Yurdanur Salman – Suat Karatay). Belli ki Ahmet Edip Uysal, dil-edebiyat terimlerinden biraz uzak.

Günümüzde özellikle bizdeki sosyal bilimcilerde hayli yaygınlık kazanmış olan “Eğretileme (istiare) metaforu karşılayamaz” tezini savunmak amacıyla bir makalenin hâlâ yazılmamış olması da ilginç bir durum.

Nurullah Şentürk’ün gerekçesine dönelim biz.

Elbette geçerliliği olmayan bir görüş onunki. Dünyada da pek yok Aristoteles’e birebir sadık kalmayı ileri süren. “Metafor=mecaz” özdeşliğini kuran hiç mi yok peki? Var elbette. Eski Yunan’daki “metafor”a artık “trope” dendiğini, bu “metafor”un sonraları anlam daralmasına uğradığını bilmeyenler Aristoles’e sadık kalıp “metafor”a “mecaz” diyor.

N. Şentürk, istiare ve eğretileme kavramlarını metaforun türlerinden biri olarak kabul edip bütün belagat ve retorik tarihini bir kıyıya atıyor ama başvurduğu kaynaklar ne yazık ki onunla aynı görüşte değil. Kaynaklarını ya yanlış okuyor ya da onların da yanlış yaptığını ileri sürüyor dolaylı biçimde. Öte yandan, başka vahim yanlışlar da yapıyor. Sözgelimi Metaforlar / Hayat, Anlam ve Dil (Metaphors We Live By) kitabını referans verirken kitabın yazarı olarak Gökhan Yavuz. Demir’i gösteriyor.

“Eğretileme”, metafor kavramına karşılık ‘mecaz’ anlamda kullanılıyorsa bir sakınca yok.” görüşü ise bir başka gariplik. Ama bilgisizliğe dayanan bu kabulünde ne yazık ki yalnız değil (Güray Karaağaç, Oğuz Cebeci vb.). Ayrı bir yazının konusu yapacağım için bu konuyu geçiyorum.

İstiare, eğretileme, metafor kavramlarını bilenler için yeterli olabilir buraya kadar yazdıklarım. Ama konuya uzak olanlar, az buçuk bulaşanlar, belli ölçüde ilgi duyanlar için bu üç kavramı kısa bir biçimde açıklayalım şimdi.

İstiare, eğretileme ve metafor nedir?

İster ayrı ayrı ister tek kavram olarak bakalım; öncelikle, dilsel olmaktan öte algısal, bilişsel, düşünsel ve elbette felsefi boyutları olan bir olgudur bu anlam olayı.

İstiare, mecaz (değişmece, trope) türlerinden biri. Belagat tarihinde neredeyse başından günümüze hemen hemen aynı yaklaşımla, aynı tanımla ele alınmış.

Teknik olarak, benzetmenin iki tarafından, iki temel ögesinden birinin kullanılması, diğerinin kullanılmaması biçiminde benzetmenin kısaltılması ilkesine dayanır.

Ölüm bir kaplan gibi pençesini geçirdi.” tümcesindeki benzetme (teşbih, simile), “Ölüm pençesini geçirdi.” biçiminde söylendiğinde istiare (eğretileme) oluşur (kapalı istiare: “kaplan” gizlenmiş).

Ali karşında bir aslan gibi duruyor” tümcesindeki benzetme, “Karşında bir aslan duruyor” biçimine getirildiğinde de istiare (eğretileme) söz konusudur (açık istiare: “aslan” açıkça söylenmiş).

“İstiare=eğretileme=metafor” özdeşliğine karşı çıkılırken temel dayanak, “istiare” teriminin “ariyet (ödünç alma)” sözcüğünden gelmesi, “eğretileme”nin “eğri, iğreti, geçici, tam oturmayan” anlamına dayanması. Bu görüş, savunucularını birkaç yönden açmaza düşürüyor bence.

Sözgelimi “ödünç alma”nın yalın, açıklamasız hâline bağlı kalınırsa “mecaz (değişmece, trope)” kavramıyla karışır. Çünkü köken anlamı “bulunduğu yerden karşıya geçmek, yol kat etmek, konumundan dışarı taşmak” olan mecaz da sonuçta -hakiki/gerçek/literal anlama göre- geçici anlam özelliği taşıması nedeniyle “ödünç, eğreti aktarma” niteliğindedir. Bu nedenle, istiarenin, “benzerlik yoluyla ödünç alma ya da aktarma esasına dayalı mecaz” olduğu özellikle belirtilir belagat tarihinde.

Mecazlaşma sürecinin başlangıcına ( “yerinden geçici olarak dışarı çıkarma”, “ödünç alma”) takılıp kalınırsa da dil olgusu gözden kaçırılır; dilin bütünlüğünden, bir başka deyişle anlamsal, yapısal, tarihsel sürecinden kopulur. Dil, sürekli önce ödünç, sonra kalıcı alma işleyişi içindedir. Düşünce ve kavramlaşma neredeyse sınırsızdır ama sözcükler sınırlıdır. Her yeni, özgün düşüncede, esas olarak, var olan sözcüklerin anlam ve konumundan yararlanılır, yani aktarma yapılır. Bu aşama, bazen çok hızlı, bazen belli bir süre beklenip öyle geçilir. Özellikle kavramlaşma, çoğu zaman var olan sözcüklerin yeni anlamlarına hızlı geçişle gerçekleşir. “Ödünç, geçici alma” yerini “kalıcı alma”ya bırakır böylece. Bu duruma gelmiş sözcüklere de “ölü mecaz”, “ölü istiare” denir. Diller, ölü mecaz ve ölü istiareler mezarlığıdır (Nietzsche’nin söyleyişiyle, “Her dil, sönmüş metaforlar sözlüğüdür.”): “ayak” (masanın, sandalyenin…), “baş” (sokağın, dağın…), “cümle” (tümce), “kapak” (kitap, defter…), “kök” (diş, sözcük…), “masaüstü” (bilgisayar ekranı)…

Demek ki istiare (eğretileme), mecazlaşma yollarından biri olmakla birlikte onun ötesine geçen olgulardan biridir aynı zamanda. Bu kavram, özellikle yirminci yüzyılın sonlarından başlayarak dil bağlamından düşünce, giderek biliş bağlamına, sonra da sosyal bilimlere ve diğer bilimlere taşınmıştır.

Bu bağlamda “istiare” ve “eğretileme”nin yalnızca mecaz boyutuna, bir başka deyişle geçiciliğine takılıp kalmak, hatta bu aşamayı mutlaklaştırmak elbette kabul edilemez. Belagat tarihine baktığımızda, istiarenin, mecaz sürecindeki özelliğini, canlılığını, tazeliğini yitirdiğine, görece kalıcılaşarak hakiki (literal) anlama dönüştüğüne çokça dikkat çekildiğini görürüz.

Günümüzde artık biliyoruz ki, istiare (eğretileme), “ödünç, eğri anlam” ötesine geçmekte, kökten değişime uğramaktadır; bu durum, zaten dilin doğal işleyişi gereğidir. Zorlama bir mantıkla, metafor ve istiare farkı için; istiarede anlamın merkezinde “ödünç alma, eğreti durma” varken, metaforda bu merkez, “bir şeyi bir yerden başka bir yere taşıma, nakletme noktasına kaymaktadır” demek bu bakımdan tutarsızlık içerir.

Belagat tarihinde de baştan beri “metafor” kavramı “istiare” karşılığı kabul edilmiştir. Aristoteles’in “metafor” (meta: “öte, ileri”; “pherein”: “taşımak, yüklenmek, aktarmak”) kavramı belagatteki “mecaz” kavramına anlam ve çerçeve bakımından denk gelmekle birlikte ilginç biçimde “istiare” için kullanılmaya başlanmış. Bu ilginç durumun açıklamasını ben şimdiye kadar hiçbir kaynakta görmedim. Belli ki tam çeviriler geç yapılmış Arapçaya. Yeniplatonculuk süreci etkili olmuş belki.

Metafor”un Aristoteles’teki anlamı (genel bir aktarma), bu konuyla ilgili hemen herkesin de bildiği gibi sonradan değişmiştir (Antik Çağ’ın sonları). Günümüzdeki neredeyse bütün kaynaklar “metafor”u “figür ya da trope”un alt türlerinden biri olarak ele alıp anlatmaktadır.

Geçen yüzyılın sonlarından başlanarak, “metafor”un kavramsal bağlamda, bir şeyi bir başka şey yardımıyla deneyimlemek ya da anlamak olduğu, bilişselliğin doğal bir işleyiş biçimini ifade ettiği kabul edilmişti. Bu süreç Batı’da gerçekleşirken bizde “eğretileme (istiare)” kavramı bağlamında hiçbir araştırma ve açılıma gidilmediği için iki kavram arasında farklılığın oluştuğu ileri sürülmektedir.

Bir kez daha belirtelim; bu yaklaşım, bizde dilbilim, göstergebilim ve felsefe alanında kabul görmemekte, daha çok sosyal bilim alanında kabullenilmektedir.

Türk Dil Kurumu ve onu izleyenlere birkaç soru

Nurullah Şentürk her ne kadar “metafor” kavramındaki değişimleri bilmediği için Aristoteles’e takılıp kalmış olsa da bu konuda yalnız değil. Şöyle yazanlar bile çıkabiliyor artık: “Ancak bu kelimelerin [eğretileme, istiare: N. Uğur)] ‘metafor’ sözcüğü ile eş anlamlı gösterilmesi hemen düzeltilmesi gereken ciddi bir yanlışlıktır.” (Prof. Dr. Celal Demir-Arş. Gör. Özge Karakaş Yıldırım, “Türkçede Metaforlar ve Metaforik Anlatımlar”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 14, Aralık 2019).

Belki de asıl suçlu TDK yönetimi ve TDK Güncel Sözlük’ün yazarları. Cep telefonu uygulaması da olan TDK Türkçe Sözlük’te “metafor”un açıklaması şöyle (Erişim: 05.02.2023):

metafor isim, edebiyat, Fransızca métaphore. Mecaz.

O zaman sizden istemezler mi aşağıdaki soruların yanıtlarını?

  • Kaynağınız nedir? (İkincil kaynakları değil ana kaynaklarınızı bize açıklayınız.)
  • “Metafor, simile, trope” ayrımı yapan sözgelimi Fransızca kaynakları hiç mi görmediniz?
  • “Mecaz=metafor” ise “trope (ve figüre”) kavramının Türkçe karşılığı nedir?
  • “İstiare (eğretileme)” kavramının Batı dillerindeki karşılığını bize açıklayabilir misiniz?[*]

NOT: Bu konuda daha önce defalarca ve ayrıntılı yazdım (Özellikle bakınız. Anlamın Bulanık Sularında, Ankara: Kurgu Kültür Merkezi Yayınları, 2014; Anlambilim / Sözcüğün Anlam Açılımı, İstanbul: Doruk Yayınları, Genişletilmiş 3. Baskı, 2023). Yanlışlar artmaya devam ediyor. Anlaşılan bıkıp usanmadan, yeniden ve yeniden yazmak gerekiyor bu konuları.

[*] Bir yazısına “İSTİARE METAFOR DEĞİLDİR (ISTIARE IS NOT METAPHOR)” başlığı atan , “İstiare (eğretileme), metaforu asla karşılamaz, karşılayamaz” düşüncesini esas alan Nurullah Şentürk, “İSTİARE VE BELAGAT İLMİ’NDEKİ YERİ” başlıklı doktora tezinin İngilizce özetinin başlığını “METAPHOR AND ITS VALUE IN RHETORICS” biçiminde yazmış. Doktora tezinin Türkçe ve İngilizce başlıkları, N. Şentürk’ün, son soruya verebileceği yanıttır aslında.

edebiyatkafe
Latest posts by edebiyatkafe (see all)

Bir cevap yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir