Yazarlık, Mezun Vermeyen Okul
Yazma eylemi meşakkatli bir uğraş. Bunu herkes biliyor, herkes söylüyor. Hem kalem ustası, hem fırça, hem çizgi, hem de söz ustası olmak gerekiyor. Bir taş ustası, bir madenci, bir demiryolu işçisi kadar emekçi… Hiç mezun vermeyen bir okulun sürekli öğrencisi olarak “yazar”. Bitmeyen yolculuklar, süresi belirsiz molalar, her bitişinde yeniden başlayan maratonlar, dalga dalga bastıran doğum sancıları, karşılığı olmayan umutlar… Bütün bu belirsizliklere karşın, yazarın kayıpları sadece “az okunmak” gibi ruhsal tehlikeler değil. Fakirlik riskleri de içerir.
Türkiye’de geçimini yazarlıkla sağlayan kişiler parmakla gösterilir. Kimseyi zan altında bırakma kastı olmadan, bu şanslı yazarların okurun beğenisine özel bir dikkat gösterdiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Ancak bu durum eserin düzeyini belirlemekte, tek başına kullanışlı da değildir. Daha açık bir ifadeyle, “çok okunan yazar çok iyi yazmaktadır” diyemeyeceğimiz gibi “kötü yazıyor” da diyemeyiz. Okurun düzeyinin, en az yazarın yeteneği kadar önemli olduğu gerçeğinden habersiz olmak, büyük problemdir. Yazarda aradığımız özgünlük, çalışkanlık gibi belirleyici unsurların okur tarafında da bir karşılığı olmalıdır. Yazarı zorlayan, onu sorularıyla ve okuma tepkileriyle dinamik kılan okuyuculara sahip yazarların estetik kaygıları öne çıkar. Buna karşın, kalabalık sokakların yazarları çok rahattır. Bunlar aşiret davranışı sergileyen odak toplulukların koşulsuz kahramanlarıdır. Ne yazdıkları ya da nasıl yazdıkları merak bile edilmez. Tıpkı iyi oynasa da kötü oynasa da türbinleri tıklım tıklım dolan futbol takımları gibidirler.
Bir de okuru büyük oranda yazma sevdasına kapılmış, yazar çizer tayfası vardır. Bunların da edebi kaygıları vasattır. Edebi meseleler, aile arasında halledilir, onay alınır ve gerekli platformlarda muhatabına sunulur. Sadece okurun istediğini yazanlar ne kadar özgünse bunlar da o kadar özgündür. Esasında bu durum onlar için bir gün “Yazma” hastalığından tamamen kurtulma umudu demektir. Nihayetinde bunların bardakları dolu ama sürahileri boştur.
Bir sanatçı için taraftar toplama çabası kadar büyük çaresizlik olamaz. Kendini alkışlatmak için kaleminden ödün vermekte tereddüt etmeyen kişiye “yazar” denemez. İşte bu da onun tutarlılığıdır. Okurunu kaybetmediği gibi biraz daha artırır. Bu tavrıyla, gerçeği söylemekten vaz geçen aydınlara benzer.
Hep tartışılan başka bir konu ise yazarlığın öğretilip, öğretilmeyeceğidir. Kimileri iyi bir eğitimden, kimileri de kesin yetenekten yana görüş belirtir. Tabii ki yazarlık okulu vardır, yetenek çok önemlidir, yazma teknikleri, yazarlık mertebesi denen olgular vardır. Okul derken sözünü ettiğim; çerçevesi kalın çizgilerle çizilmiş bir programın tek bir tip okulu değildir. Benim yazar okulundan anladığım şey; entelektüel birikime, davranışına ve olgunluğuna kaynaklık eden her şeydir. Kitaplardır, usta yazarlardır ve toplumsal yaşama tanıklık yanında gerçek okurlardır. Bu okul asla mezun vermez.
- Toz, Toprak İçinde - Nisan 28, 2024
- Dava - Kasım 5, 2023
- Şiir: Tembel Fıkra - Eylül 10, 2023