Türk Edebiyatında Kore Savaşı
PROF. DR. EUNKYUNG OH
Giriş
Savaş gibi toplumsal hadiseler içerisinde insan psikolojisin derinden etkileyen ve bu etkisi toplum hafızasını kurcalayarak sükunet, yani barış sağlandıktan sonra da devam eden pek az olay vardır. İnsanlığın, ilk edebi eserlerini kahramanlık eposlarından oluşturmaları da savaşın bu yoğun etkisini görmek bakımından önemlidir.
Kore Savaşı, elbette Kore tarihinde önemli bir olaydır ve üzerinden yıllar, yüzyıllar geçse de yaratmış olduğu travmanın etkisi unutulacak gibi değildir. Ayrı olay, uzak coğrafyalarda, farklı kıtalarda yaşayan, bütün bu coğrafi ve birçok kültürel alışkanlığının farklılığına karşın Türk ve Kore halkı arasında büyük bir yakınlık oluşmasına ve deyim yerindeyse birçok söylemde ‘iki kardeş halk’ olarak anılmalarına sebep olan bu acı tecrübe, değişik boyutlarıyla özellikle edebiyat metinlerine yansımıştır.
Daha önce Hacettepe Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi’nde yüksek lisans tezi olarak hazırlamış olduğum Türk Basınında ve Edebiyatında Kore Savaşı (1994) adlı çalışmam dolayısıyla 1950-53 dönemi günlük gazetelerin tamamını taramış, bu çalışma eksen alınarak 2005 yılında yayımlanan Türk Edebiyatında Kore Savaşı adlı kitabımda da konuya ilişkin materyalleri değerlendirmiştim. Bu yazıda ise, sözü edilen bu çalışmalarımın kaynaklığında ama orada yer almayan ve özellikle de daha sonra yayımlanan ve kimilerine de benim yeni ulaşabildiğim metinleri kullanmaya çalışacağım.
Bu bildiride yer alan örnekler göz önünde tutulduğunda, birkaç profesyonel sanatçı dışında, savaşın amatörler tarafından, çeşitli edebi formlar kullanılarak anlatılmaya çalışıldığı; Türk edebiyatının asıl yaratıcılarının bu konuya yeterince yakınlık göstermediği ve sanatsal yetkinlikteki ürünlerin ortaya konmamış olduğu görülür. Bu fotoğrafın edebiyat estetiği bakımından eksik kalan karesidir. Ancak, fotoğrafın bütününe bakılıp, bu metinlerin özellikle profesyonel olmayan kişiler tarafından üretilmiş olmaları da başka bir gerçeği, Kore Savaşı’nın Türk halkının büyük bir toplamının problemi haline gelmiş olduğunu göstermesi bakımından anlamlıdır. Kore Savaşı’nın Türk halkının muhayyilesinde ayrı bir yeri olduğu tartışma götürmez. Bunu çok farklı dünya görüşü ve edebiyat anlayışına sahip kişilerin kaleminden çıkan eserlere yansıtıldığı gibi, belki de hayatında hiç kitap okumamış, Anadolu kadınının dilinden dökülen ağıtlarda da bulmak mümkündür. Bunlardan biri olduğu pek açık olan, ağıtlardan biri:
“Hak nasip eylerse oluruz tamam
Gelin helallaşak gelmemiz güman
Kore’ye gidenin hali pek yaman
Hasret kıyamete kaldı kuzular
…
Kurtar Kadir Mevla’m bizi beladan
Ak kuzular ben böyle meleden
Seher vakti bir yel esti sıladan
Uyandım burnuma koktu kuzular. (Günbulut, 1999:179)
Savaşa dair en naif duyguyu kadınların söylediği ve hiçbir ideolojik yönlendirmenin etkisinde kalmaksızın, içtenliklerini haykırdıkları ortada. Zira ideolojik bir savaş olan Kore Savaşı’nı Kore’den çok uzakta olan Türk halkı da Kore halkıyla ortak acılarla yaşamış; kimi babasını, kimi sevgilisini, kimi oğlunu kaybetmiştir. Ya da Afyon’un Emirdağ yöresinden derlenen başka bir ağıtta söylendiği gibi:
“İzmir’den mi kalktı Kore’ye gemi?
Gemi kurban olam getir Eyüb’ü,
Çok ağlattın anan ile Baliş’i,
Kore senin vatanın mı, yurdun mu?
Gayıbıdın oğlum şehit oldun mu?” (Yaldızkaya 1996:6)
Kalem erbabı, özellikle de erkek edebiyatçıların ürünlerinde görülen hamaset üslubunun, belli ki bir kadın olan yukarıdaki ağıdın yakıcısı Anadolu kadının sesinde görülmeyişi, savaşın cephe gerisinde ve karar vericilerinin haricinde nasıl algılandığına da anlamlı bir örnek teşkil etmektedir.
Türk askerleri önceleri pek tanımadıkları Kore’ye, hürriyet ve insan sevgisi uğruna Kore’nin sadece adını duyarak gittiler, orada mücadele ettiler. Bu durum Türk basınında derin bir hassasiyetle yakından takip edilmiş, ayrıca Türk Edebiyatında Kore Savaşıyla ilgili zengin ürünler meydana getirilmiştir. Böylece Türk askerlerinin katıldığı ve yaşadığı Kore Savaşı, Türk edebiyatında ‘Savaş Edebiyatı’nın gelişmesine yol açan önemli bir etken olmuştur.
Türk Edebiyatında Kore Savaşı’nı konu alan öncelikli edebî tür, şiir olmuştur. Kore Savaşı’nın diğer edebî türlere göre şiirde daha geniş bir şekilde yer alması dikkat çekicidir. Bu durum Türk halkının destan söylemek gibi yaygın olan şiir yazma geleneğinden kaynaklanmıştır. Dönemin birçok edebiyatçısının, örneğin Attila İlhan, Sunullah Arısoy, Ceyhun Atuf Kansu, Turgut Uyar, Muzaffer Uyguner, Tahsin Yazıcı gibi adların yazdığı Kaynak Aylık Şiir Dergisi’nin, hemen 1951 yılı Mart nüshası Kore Sayısı olarak çıkar. Hacmi çok büyük olmasa da bu derginin böyle bir özel sayı hazırlaması, dönem edebiyatçılarının dikkatini konuya çekmesi açısından olduğu kadar, orada yer alan şiirlerin ekseri içeriğinin Mehmetçiğin hürriyet için, başka dünya halklarıyla birlikte savaştığı, bunun için şehit düştüğü temasının işlenmesi bakımından anlamlıdır. Edebi, sanatsal bakımdan yetkin olmayan bu özel sayıdaki şiirlerin bir yansıması da aynı dergi yayınları arasında çıkan M. Sunullah Arısoy’a ait Muhteşem Kavga (Kore-Türk Destanı) adlı kitabın varlığıdır. Daha çok monografik çalışmalarından tanıdığımız Muzaffer Uyguner’in bu sayıda yer alan şiirleri de, yukarıda belirttiğimiz gibi dönem içerisinde yazılan şiirlerin hemen büyük bir çoğunluğunda görülen edebiyat niteliği vasat: “Kore dağlarında yatanlar/ Hürriyet uğruna öldüler… /Hürriyet uğruna ölen Mehmetler/ Kalplerimize gömüldüler” (Uyguner, 1951:65) tarzındaki hamaset yüklü şiirlerdendir. Bu durum, doğrudan kitapçığına Kore’de Türk Hamaseti adını veren Konya Ticaret Lisesi Müdürü Kâni Sargöllü’nün tanımlamasından da anlaşılıyor.
Şiirde kahramanlık, hürriyet, ölüm, vatan hasreti, Türkiye ile Kore arasındaki uzaklık, yabancılık gibi temler işlenmiştir; vatan sevgisi ve toprak sevgisinin kutsal değerler olduğu vurgulanmıştır. Ayrıca bunlar evrensel değer olarak da ele alınmıştır. Kore ve Türkiye coğrafyası, gece gündüz gibi tabiat unsurları, ağaç, çiçek, kartal, dağ gibi tabiattaki varlıklar, estetik unsurlar olarak ele alınmıştır. Bazı şiirlerde renkler ele alınmış ve hem estetik, hem hayatî semboller olarak kullanılmıştır. Gelincik kırmızısının kan ve ölüm rengi olması gibi. Sonsuzluk duygusu ise zaman ve mekân bakımından ele alınmıştır. Şehit olma ile ölümsüzlük, Kore ile Türkiye arasındaki uzaklık aracılığıyla da sonsuzluk duygusuna gidilmiştir. Deniz ise hem mekân, hem de tem olarak kullanılmıştır. Dikkat çekici bir başka husus da, şiirlerde işlenen yabancılık teminin, hakikatteki kadar kuvvetli ve derin bir şekilde ele alınmasıdır.
Türkiye ile Kore toprakları birbirine çok uzaktır. Bir sanatkâr için bu durum, erişilmez, bilinmez bir yer olarak ifade edilebilir, daha olumsuz sıfatlarla anlatılabilir. Üstelik Koreliler ve Türkler, bu coğrafî uzaklık dolayısıyla birbirleriyle yakın ve sıkı bir ilişkide bulunmamışlar, birbirlerini yakından tanımamışlardır. Halbuki şiirlerde bu yabancılık duygusu değil, kahramanlık, zafer, hürriyet ve Korelilere duyulan sevgi, saygı hâkimdir. Bunun en tipik örneklerini, halk şairlerinin eserlerinde görmek mümkündür. Uzunca, 41 dörtlükten oluşan Kore Destanı’nın şairi Kağızmanlı Cemal Hoca (1883-1957)’nın söyledikleri, bir yanıyla Türkiye’nin siyaset manzumesini yansıtırken, öte yanıyla da Türk ve Kore halkları arasında oluşturulmakta olan duygunun kutsiyetine pekiştirmede bulunmaktadır.
Kore savaşıyla ilgili olarak şiirlerin önemli bir yekünunu halk şairlerinin yazdığını görüyoruz. Aşık Yaşar Reyhani, Dursun Cevlani, Bardızlı Nihani, Talibi Coşkun, Aşık Hasan Nebioğlu sadece bunlardan birkaçıdır. Ama adını anmamız gerekenden biri de Kore’de askerlik hizmetini yürüten ve dolayısıyla Kore gazisi olan Aşık İlhami Demir’dir. Bando eri olarak Kore’de vatani vazifesini yapan Demir, Çanakkale şehitler mezarlığından bir avuç toprak alarak, Kore şehitler mezarlığına götürür. Tugay komutanı, Albay Cemal Madanoğlu, İhlami Demir’in aynı zamanda aşık tarzı şiirler de söylediğini bildiğinden, dua ettikten sonra, kendisinden bir şiir söylemesini ister. Aşık İlhami Demir’in Kore’de şehitler mezarlığında söylediği ağıt şöyledir:
Sevgili vatandan geldim buraya,
Evhalız benden sorun şehitler.
Tanrımın rahmeti cümlez üstüne,
Makamınız cennet olsun şehitler.
…
Âşık İlhami’yem söylerim sözüm,
Daima doğruyu gözlüyor gözüm,
Yaradan mevla’ya budur nıyazım,
Cemali cennete erin şehitler. (Çelik: 2013)
Türk ve İslam ülküsü içerisinde heyecanlı bir yakarmayla Kore’ye Türk askerinin gidişini destekleyen başka halk şairleri de vardır. Bu eğilimdeki duygularını dile getirdiği manzumesini, 1953 yılında broşür olarak bastıran Kasım Şerefhan bunlardan biridir. O da şiirlerinde Battalgazi, Cengizhan, Atatürk gibi tarihi Türk destan kahramanlarını manzumesine dahil edip, antikomünizm penceresinden, Kore Savaşına katılan komutanların adlarını anarak tarihi bir pekiştirmeye gider.
Bu durum, Türklerin savaşa ve kahramanlığa verdikleri önemle ve Türklerin Korelilere olan sempatisiyle izah edilebilir. Korelilerin Türklerle uzak akraba oluşları meselesi hem teoride var olan, hem de halkın vicdanında yaşayan bir husustur. Bu şiirlerin arasında Nazım Hikmet “Diyet” ve “23 Sentlik Asker” adlı şiirlerinde komünizm düşüncesini temel alarak, Kore Savaşı’na Türk askerlerinin katılmaları tasvip edilmemiş ve bu olumsuz bakışla Kore’ye asker gönderilmesi kararını alan hükümet ile özellikle onun başında bulunan dönemin Başbakanı Adnan Menderes ağır bir dille eleştirilmiştir. Nazım Hikmet, Enver Gökçe ve Attila İlhan gibi, eleştirel bakan başka bir şair ise Hasan Hüseyin’dir. Onun dizelerinde: “kore bir kan lekesidir /akşamlarımızda sızlayan” (Hüseyin Hüseyin, 1981) biçiminde ifade edilir. Ünlü mizah yazarı Rıfat Ilgaz ise bir hasretlik melodramı içerisinde yer verir Kore savaşına:
“Yârin gider gurbet ele bekle, dur.
Kiminin künyesi Kore’den gelir,
Kiminin mektubu Alamanya’dan.” (Ilgaz, 1983)
1940 Kuşağı Toplumcu Şairleri olarak adlandırılan grubun içerisinde yer alan Enver Gökçe, “daha ziyade Anadolu insanının yoksunluklarını ve işçi sınıfının emek kavgasını konu edinen bir şair olmakla beraber zaman zaman savaşların kökenine ve sonuçlarına ilişkin göndermeler de yapmıştır. Kore Savaşı’na da bir şiiriyle değinen Gökçe, konuyu yine yoksulluk ve sömürü bağlamında ele alacaktır. Ülkedeki yönetim tarafından kaderine terk edilen, yaşam kavgasıyla baş başa bırakılan köylünün ezilmişliği ve bezginliği yine onun dilinden ifade bulurken nedenlerinden haberdar olmadığı kanlı bir savaşa, haritadaki yerini dahi bilmediği uzak bir coğrafyaya canı hiçe sayılarak gönderilmiş olması dolayısıyla köylü her anlamda sömürülen kişi olarak konumlanacaktır. Dolayısıyla şiirde ABD ve NATO odaklı politikası dolayısıyla Demokrat Parti yönetiminin tenkit edildiği söylenebilir” (Erzen, 2018:384)
“Kore
Dağlarında
Tabakam
Kaldı
Mapus
Damlarında
Özgürlüğüm
Hey
Meri
Kekliğim
Yeter
Çektiğim”
(Gökçe, 1977:39).
İleride İkinci Yeni şiirinin önemli isimlerinden biri olan Turgut Uyar (1927-1985), şiirinin birinci dönemine ait olan Kore’de North Star adı verilen Türk tugayına ithafen yazdığı North Star Destanından isimli şiirinde Kore’deki Mehmetçiğe seslenmiştir. Askeriyede personel subayı olarak çalışırken kaleme aldığı iki bölümden oluşan serbest ölçülü bu şiirde Turgut Uyar, öncelikle askerlerin ateş hattındayken vatanlarına ve ailelerine karşı hissettikleri özlem duygusunu işler:
“Artık gece oldu yaban dağlarda
Yıldızlar yine bizim yıldızlar
Ay yine bizim.
Gel, bu sakız kokan ılık rüzgâra karşı
Mehmet gel, alnımızı vatandan yana dönelim.
…
Bura Koredir aklında tut;
Yarın bir kanlı şafak kucaklarsa bizi.
Düşünmek ne güzel köyümüzü, annemizi
Gel, hayat bahasına da olsa ateşler içinden
Mehmet gel, aydın sabahların eşiğinde ölelim…” (Uyar, 1951:10)
Buz gibi soğuk sessizlikten uyanarak zor olsa da keskin kalemini eline alan şair, Türk sosyalist şair, Nazım Hikmet’ti. Koşulsuz olarak çoğu şiirin savaş seferberliği amacıyla yazılması ile kıyaslanacak olursa Nazım Hikmet hem Türkiye’nin Kore Savaşı’na asker göndermesini ele almaya cesaret etmiş hem de Menderes yönetimine şiddetle saldırmıştır. ‘Gerileyen Türkiye yahut Adnan Menderes’e Öğütler’ adlı şiirde yazarın saldırganlığı hem Amerika’nın muhbiri olma hem de kendi ülkesinin gençlerini kurban eden hükümet hakkındaki eleştirilerle desteklenmektedir. Nazım Hikmet, sonuç olarak sistem karşıtı hareket ile yurtdışına sürgün edilmiş, eski Sovyetler Birliği vatandaşlığına geçmiştir. 1987 yılında ‘Nazım Hikmet’in şiir antolojisi’nin yayımlanmasından sonra Kore Savaşı’nın farklı yönlerini tekrar ele alan savaş karşıtı şiirler Türk edebiyat dünyasında tanınmaya başlandı. Aşağıdaki yer alan şiir Nazım Hikmet’in yazdığı şiirlerden biridir.
Kore Türküsü
Ankara’da yedim taze meyvayı
Boşa çiğnemişim yalan dünyayı
Ankara’da yakın benim künyeyi
anama söyleyin anam ağlasın
gelin hatice’m kara bağlasın
Ankara’dan çıktım başım selamet
Kunuri önünde koptu kıyamet
Gelin hatice’m de kime emanet
anama söyleyin anam ağlasın
anamdan gayrısı yalan ağlasın
Tirene bindim de tiren sallandı
Zalim doktor hastaneye almadı
İy’olursun dedi geri yolladı
anama söyleyin anam ağlasın
babamın oğlu var beni n’eylesin
Ankara’ynan şu kore’nin arası
Arasına boz dumanlar durası
Öldürür bu yara yoktur çaresi
anama söyleyin anam ağlasın
babamın oğlu var o da ağlasın
Kore’nin etrafı çepçevre meşe
Kurdunu kuşunu doyurduk leşe
Hüngür hüngür ağlasın gelin hatçe
anama söyleyin anam ağlasın
ak duvaklı gelin kara bağlasın
Mezarımı derin kazın bol olsun
Etrafı da lale sümbül gül olsun
Ben ölürsem hatice’mi el alsın
anama söyleyin anam ağlasın
ağlasın da yüreğini dağlasın.
(Hikmet, 2011: 1503).
Şiirlerde kullanılan nazım şekilleri ise çok çeşitlidir. Modern ve geleneksel tarzlar kullanılmıştır. Halk şiirinden en çok kullanılan tür, destan şeklidir. Bunun sebebi destan türünün konuya uygun olmasıdır. Bu destanların yazılması ile birlikte tanınmayan birçok halk şairi gündeme gelmiştir. Bu destanlar, Atatürk’ten ve Orta Asya’daki Türklerin kahramanlığından bahsetmekte, İstiklâl Savaşı ile Kore Savaşı arasında bağlantı kurarak, tarihteki kahramanlar ile Tahsin Yazıcı, Celal Dora gibi Kore Savaşı’ndaki komutanları karşılaştırmaktadır. Destanlarda epik unsurlarla birlikte dini unsurlar da göze çarpmaktadır. Halk şairleri Türklerin kahramanlığının Orta Asya’daki Türklerden gelen miras olduğunu söyleyerek, aynı zamanda Müslümanlıktan gelen kudretten destek aldığını ilave etmiştir. Böylece destanlarda, epik unsurlar, dinî ve tarihî malzemeyle zenginleştirilmiştir.
Kore Savaşı ile ilgili pek çok şiir yazılmıştır. Bunların hepsinin çok yüksek bir edebî değer taşıdığı söylenemez. Fakat duyguların samimi, imgelerin özgün olduğu söylenebilir. En önemlisi, bunların belgesel nitelikte olması ve bir devrin tarihini teferruatıyla belirlemesidir.
Kore Savaşı’yla Türk Edebiyatında birçok halk yazarının ortaya çıkması da dikkat çekicidir. Bunların eserleri, devrin gazete ve dergilerinde yayınlanmış, böylece ürünleri ve adları geniş bir okuyucu kitlesine duyurulmuştur. Kore Savaşı sırasında gazeteler, yayınladıkları şiirler vasıtasıyla Türkiye’deki ailelerle Kore’de savaşan yakınları arasında haberleşmeyi sağlamış, böylece onların üzüntüsünü gidermeye ve halkı teselli etmeye çalışmıştır. Kore Savaşı’na katılan Türk askerlerinin şiirleri ise birçok dergide veya kitap halinde yayımlanmıştır. Köy Enstitüleri de şiir kitapları çıkararak Kore’deki Türk askerlerini teşvik etmeye çalışmıştır. Böylece Kore Savaşı’yla Türk Edebiyatındaki amatör şair kesiminin genişlediği söylenebilir. Subay, er, kadın, erkek, genç, yaşlı, profesyonel ya da amatör şair, herkes şiirleriyle kendi duygularını dile getirmiştir.
Kore Savaşı’nı konu olarak ele alan romanları ise iki kümede incelemek mümkündür. Birinci kümede yer alanlar, Kore Savaşı sırasında yazılmış eserlerdir. Bu eserlerin bir özelliği de basında yayınlanmış olmasıdır. Kore’deki Sevgili adlı romanla, Geldi Koreli ve Kore’ye Gidenler adlı hikâyeler gazetede yayımlanan eserlerdir. Bu kümedeki eserlerin yazarları ise, bilinmeyen amatör yazarlardır. Kore’de Kutup Yıldızı’nı yazan Faruk Güventürk’ün Kore gazisi olduğu tahmin edilmektedir. Onun dışındaki yazarlar hakkında bilgi almamız mümkün olmamıştır. Bu yazarlar amatör oldukları için, eserleri, edebî yönden başarılı olmamıştır. Olaylar tek boyutta gelişmiş ve karakterler başarılı bir şekilde yaratılamamıştır.
İkinci kümede çok az eser vardır; roman olarak ilk basımı 1995 yılında yayımlanan ve 1996 yılında da Türkiye’nin önemli edebiyat ödüllerinden birini teşkil eden Orhan Kemal Roman Ödülünü kazanan Erendiz Atasü’nün Dağın Öte Yüzü adlı eseri, doğrudan doğruya Kore savaşını ele almasa da, kahramanlardan Cumhur’un üsteğmen olarak Kuzey Kore ve Çinli komünistlere karşı savaşını, bunun sonucunda da yurda ayağının birini kaybetmiş olarak dönüşünü, siyasal boyutlarıyla anlatır. Attila İlhan’ın Yaraya Tuz Basmak adlı romanı ise bütünüyle Kore Savaşını ele alan eserdir. Bu romanında Attila İlhan, Türkiye’nin çalkantılı on yıllık sürecini yani, Kore Savaşı’ndan 27 Mayıs 1960 ihtilaline uzanan zaman dilimini, toplumsal gerçekçilik bağlamında, bir subayın özel yaşamını derinlemesine kurgulayarak anlatmaktadır (Çelik, 2010:345). Bu eserin özelliği de tanınmış bir yazar tarafından yazılmış olması ve Kore Savaşı’nı tek boyutla değil, daha evrensel boyutla işlemiş olmasıdır. Roman olarak olay gelişimi ve karakterlerin yaratılması bakımından oldukça başarılıdır.
Şunu ifade etmek gerekir ki, diğer türlere göre daha az olan roman türünde Kore Savaşı’nı konu alan eser verilememiş olması bir eksikliktir. Ayrıca tanınmış yazarların Kore Savaşı’yla ilgili eserler yazmamaları da düşündürücüdür. Yaraya Tuz Basmak gibi savaşın değerlendirmesi olabilecek başka eserlerin yazılması beklenmektedir. Bu kaygımızı, paylaşanlardan biri de, 2010 yılında Kore Dağlarında Aslanım Yatar Bir Kore Savaşı Romanı’nın yazarı Mustafa Semih Arıcı’dır. Kunuri- Seul arasındaki yüzlerce kilometrelik ölüm yolunda yaşananları, Türklerle birlikte aynı ortak kaderi paylaşan Amerikalı siyahi çavuş Tom’u da dahil ederek anlatan Arıcı’nın romanı, edebi açıdan zayıf olsa da bu tarihsel kesitin edebiyat bağlamında ele alınması bakımından önemlidir.
Sırası gelmişken anmak istediğim bir başa edebi eser de Tahsin Yücel’in Ben ve Öteki adlı kitabıdır. Yücel’in bu kitabında yer alan Dönüşüm adlı öyküsünde Kore Savaşı’nda esir düşen Yarpızlı ve Karadede’nin arkadaşlığı ve Dokuzuncu Senfoni’nin Yarpızlı’nın hayatını nasıl etkilediği anlatılır. Askerliğini Kore’de yapmış olan, daha çok romanlarından tanıdığımız Şemsettin Ünlü’nün yakın tarihte (2013) yayımlanan Kurbağa Avcıları adlı öykü kitabında yer alan Deli Dolu Bir Yağmur adlı hikayede Kore savaşı ele alınır.
Kore Savaşı’nı konu alan oyunları da iki ayrı kümede incelemek gerekir. Bu dönemde yer alan oyunlar hem yazılış dönemleri, hem de konuya bakış açıları bakımından birbirlerinden farklıdır. Birinci kümede yer alan oyunlar, 1950’den 1955’e kadar olan dönemi konu alarak yazılmışlardır. Bu oyunların en belirgin özelliği, Türk askerlerinin Kore Savaşı’na katılmalarının insanlık namına mutlaka gerekli olduğuna halkı inandırmaya çalışmaktır. Bu oyunlar Kore Savaşı’nı yardımsever Türk halkını ve Türklerin kahramanlığını bütün hür dünyaya tanıtmak için iyi bir fırsat olarak değerlendirir. Bu oyunların ortak teması, Türk halkının üstün nitelikleri ve baş karakterin kahramanlığıdır. Bunlar, tek doğruyu benimsemek amacıyla yazılmış, eğitici olması öngörülmüş oyunlardır ve dramatik durum yaratmada, kişileştirmede başarı sağlanamadığı için koşuklu sözün etkisi anlamlı ve etkili olmamıştır. Çatışan güçlerin ak ve kara karşıtlığı içinde ele alınması, özelliklerin çok kalın çizgilerle belirtilmesi, bu güçler üzerinde düşünmeyi engellemiştir. Bu oyunların temeldeki amacı seyirciyi düşündürmek olmasına rağmen, seyirciyi heyecan sürecine sokmayı başaramamıştır. Bu durum, söz konusu oyunların sadece amatör sahnelerde gösterilmesine sebep olmuştur. Kore Savaşı’nı konu alan beş oyundan dört tanesi (Türkiye’den Koreye, Kore’deki Kahraman Ali, Ecdat Ruhları ve Kahraman Esirler) bu özelliği taşıyan oyunlardır.
İkinci kümede yer alan, Kore Savaşı’ndan sonra yazılan bir oyundur. Bu dönemde sadece Pirinçler Yeşerecek adlı oyun yazılmıştır. Oyunda savaşın daha nesnel bir tutumla yansıtıldığı görülmektedir. Yazar bu oyunda, savaşın bir oyun olduğunu, savaşı yaratan koşulları, savaşın getirdiği felâketi göstermeye çalışmıştır. Bu oyunun daha önce yazılanlardan en büyük farkı, dramatik açıdan daha olgun, daha başarılı olmasıdır. Oyunda daha evrensel boyutla özde anlatılmak istenen görüşe uygun anlatımlar denenmiştir. Bu özellik oyunun başarısını sağlayan en önemli öğe olmuştur.
Türk halkında o kadar büyük etki bırakmasına rağmen Kore Savaşı’nın anlatıldığı yeterli sayıda ve nitelikte oyun yazılmadığını söyleyebiliriz. Ayrıca bu oyunların çoğunun konuya yaklaşım ve konuyu işleyiş bakımından çocuksu ve acemi olduğunu ilave edebiliriz. ‘Savaş Dramı’nın özelliğini taşıyan, baş kişinin kahramanlığını işlemek de önemlidir, ama daha çok savaşın oluşturduğu gerçeklik içerisinde savaşın insanlara getirdiği felâketi ve savaşı başlatan güçleri eleştiren daha olgun bir şekilde konuya yaklaşan oyunlar yazılması denenmelidir. Hatta ‘Savaş Dramı’nın belgesel bir edebiyat türü olduğunu düşünürsek, dramatik açıdan daha fazla heyecan yaratabilecek kurgular gerekmektedir. Bu eserlerde savaşın sosyal olaylara yansıması, insan hayatına etkileri az da olsa işlenmiştir; fakat yeterli değildir. Bir savaş edebiyatı, cephede ve cephe gerisinde meydana gelen olayların bütünüdür. Bunları işleyecek yeterli sayıda edebiyat eserlerinin olması, toplumun hafızasında yer alan bazı olayların unutulmasını engelleyecektir.
Kore Savaşı hakkında yazılmış hatıraların ise, çoğunluğu subaylar tarafından kaleme alınmıştır. Bu subaylar Kore Savaşı’na bizzat katılmış olup eserlerini Türkiye’ye döndükten sonra yazmışlardır. Bununla birlikte Kore Savaşı hakkında yazılan eserler arasında hatıralar da yeterli sayıda değildir. Halbuki hatıralar, Savaş Edebiyatının belgesel özellik taşıyan en önemli edebî türüdür. Ayrıca sadece subayların değil, erlerin hatıraları da yazılmalıydı. 2011 yılında yayımlanan, Göndoğdu Kayal’ın Kore Mektupları bu türün çeşitlenmesi bakımından umut verici bir çalışmalardan biridir. Kore Savşı’na katılmamasına karşın, 1958 yılında Kore’deki Türk Tugayı’na yollanan askerler arasında yer alan Kayal, askerliği boyunca ailesiyle yapmış olduğu mektuplaşmalarını bir araya topladığı bu çalışmasıyla hem döneme ilişkin hatıra kültürünün oluşmasına hem de bunların yayımlanmasına katkıda bulunuyor.Anılarında Kore Savaşı’na yer veren bir başka edebiyat ve sanat insanı ise, askerliğini çevirmen yedek subay olarak Kore’de yapmış olan ünlü tiyatro yazarı Refik Erduran’dır. Erduran İblisler, Azizler, Kadınlar (2005) adlı anı kitabında Kore savaşı yıllarına ilişkin gözlem ve tanıklıklarını anlatır. Yine askerliğini 1951-52 yıllarında askerliğini tıpkı diğer edebiyatçı ve çevirmen Can Yücel ve Mehmet Harmancı gibi Kore’de tercüman yedek subay olarak yapan Tuna Baltacıoğlu’nun Savaş İçinde Barış Kore Savaşı Anıları (2000) adlı çalışmasının döneme ilişkin tanıklığı önemli kaynaklardan birisini oluşturmaktadır. Bu çalışmalar Kore Savaşı’na ilişkin derinlikli bir hafıza oluşturduğu gibi, en önemli yararının başka edebiyat türünde eserlerin verilmesine de kaynaklık etmeleridir. Çünkü yeni kuşak edebiyatçılar ancak bu anılar üzerinden yeni yapıtlar ortaya koyabilecekler; toplumlar bu yolla söz konusu döneme ilişkin bilgilere sahip olabileceklerdir.
Bu arada çocuk ve gençlik edebiyatı açısından da konunun oldukça fakir kaldığını belirtmek gerekiyor. Remzi Özyürek tarafından kaleme alınan, 7-10 yaş çocuklarına yönelik İki Küçük Koreli adlı çalışma da, Kore Savaşı dolayısıyla yakınlaşan Türk ve Kore halkları arasındaki kültürel ilişkiye katkı koymak bakımından iyi niyetli bir girişim olarak kalmaktadır.
Genel olarak bakıldığında, Kore Savaşı’nı konu alan edebî eserler, ne yazık ki estetik açısından yüksek seviyeye sahip değildir; evrensel düzeye ulaşamayan, tek boyutlu eserlerdir. Ama bu eserler edebî açıdan başarılı olmasalar bile, edebiyat tarihi, savaş edebiyatı ve mukayeseli edebiyat açısından büyük önem taşımaktadırlar. Bu eserler, savaş edebiyatının en belirgin özelliği olan belgesel niteliği taşımaktadır. Yabancı bir ülke ile sosyal ve tarihî bağlantılar kurdukları için mukayeseli edebiyat bakımından ve Türk edebiyatında sosyal bir olayı konu alan savaş edebiyatının bir parçası olmaları açısından önemlidirler.
Bu eserlerin önemi, sadece edebiyata ilişkin değildir; tarihsel ve sosyal açıdan da önemlidirler. Eserler, Türk halkının Kore Savaşı’nı ne kadar benimsediğini ve büyük coşku duyduğunu gösteren birer sosyolojik kaynaktır. Bu eserler, Türk halkının düşüncelerini göstermektedir: Birincisi, anti-komünizm düşüncesine birçok eserde rastlamamız mümkündür; Kore Savaşı, Türklere komünizmin ne kadar zalim bir şey olduğunu gösteren bir fırsat olmuştur. İkincisi, Kore, Türklerin hiç tanımadığı bir ülke olmasına rağmen Türklerin Korelilere karşı bir sempati besledikleri ortaya çıkmıştır. Kore’ye Türk askerlerinin gönderilmesi olumsuz çizilebilirdi. Ama yakın kardeşlik duygusu ile konuya yaklaşılması olguyu olumlu bir çizgiye taşımıştır.
Kore Savaşı’nın Türk edebiyatındaki yankılarına ilişkin dikkat çekici önemli noktalardan biri de, basının fonksiyonudur. Çünkü dönemin günlük gazete, siyasi dergi ve mecmualarına bakıldığında Kore Savaşı ile ilgili bir çok ürünün bu yayın organlarında yer aldığı görülür. Birçok şiir, hikâye ve roman gazetelerde yayımlanmıştır. Böylece geniş bir okuyucu kitlesine ulaşılmıştır. Basın, tanınmayan yazarların eserlerinin yayımlanmasıyla halk yazarlarının ortaya çıkmasına fırsat tanımış ve amatör yazarlığı subay, er, kadın, yaşlı gibi çeşitli kesimlere doğru genişletmiştir. Aradan bunca yıl geçmesine karşın, kimilerinin kitap bütünlüğü içerisinde yayımlanmamış olmaları da bu yayınların edebiyat tarihi açısından irdelenmelerini gerekli kılmaktadır.
Bu eserler, Kore Savaşı’nın Türk toplumunun belleğinde nasıl da önemli bir yere sahip olduğunu gösteren iyi bir kaynaklar topluluğudur. Yukarıda sözünü ettiğim, yüksek lisans çalışmamla bu kaynakları araştırıp ortaya çıkarmak ve bunları tanıtmakla faydalı bir iş yaptığıma inanıyorum. En önemlisi, bu çalışmanın iki ülke arasındaki kültürel bağlantıyı sağlamaya katkıda bulunacak olması çok anlamlıdır.
Sonuç Yerine
1950-53 yılları arasında süren, gerilim ve gerginliği bugüne de yansıyan Kore Savaşı, özellikle iki kutuplu dünyada, ideolojik kuşatmanın bütün acımasızlığıyla halkları nasıl yaraladığının en tipik örnekliğini oluşturmaktadır. Kendisinden kilometrelerce uzaklıkta bir kara parçasında yaşanan acının, en trajik ve travmatik ‘kardeşliğini’ Kore halkıyla birlikte Türk halkı da yaşamış, bunu edebiyat metinleri yoluyla toplumsal belleğine kazımıştır. Hiç kuşkusuz böylesi bir konunun sadece edebiyat bilimi açısından ele alınması yeterli değildir, son yıllarda kimi örneklerini görmeye başladığımız sosyoloji, siyaset ve sinema açısından da ele alınmalı çok dilli, ama özellikle ve öncelikle Türkçe ve Korece dillerinde yayımını sağlamalıdır.
Akay, Abdullah (1985), Kore’de Dirilen Şehit, Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Arıcı, M. Semih (2010), Kore Dağlarında Aslanım Yatar, İstanbul: Kastaş Yayınevi.
Aatsü, Erendiz (2008), Dağın Öte Yüzü, 6. Basım, İstanbul: Evrest Yayınları.
Çelik, Sıdıka Dilek Yalçın (2010), “Yaraya Tuz Basmak Adlı Romanda Birey, Toplum, Kore Savaşı ve 27 Mayıs İhtilali İzlekleri Bağlamında Özne-İktidar Çatışması”, Attilâ İlhan Armağanı, (Editör:Yakup Çelik), Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Çelik, Erhan (2013), Aşıklarımızın Hayatı, Aşık İlhami Demir-2, Çıldır Manşet.
Erduran, Refik (2005), İblisler, Azizler, Kadınlar, İstanbul: Dünya Kitapları.
Erzen, M. Arif (2018), Toplumcu Gerçekçi Türk Şiirinde Savaş -’40 Kuşağı, doktora tezi.
Günbulut, Şükrü (1999), Neydi Bu İşlerin Aslı, Halk Şiirinde Savaşlar, İstanbul: Berfin Yayınları.
Hasan Hüseyin (1981), Kızılırmak, 6. Basım, Ankara: Bilgi Yayınları.
Hikmet, Nazım (2011), Bütün Şiirleri, 7. Basım, İstanbul: YKY.
Ilgaz, Rıfat (1983), Kulağımız Kirişte, Bütün Şiirleri, İstanbul: Çınar Yayınları.
İlhan, Attilâ (1995), Yaraya Tuz Basmak, Ankara: Bilgi Yayınları.
Kayal, Gündoğdu (2011), Kore Mektupları, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.
Özyürek, Remzi (2008), İki Küçük Koreli, İstanbul: Özyürek Yayınevi.
Sarıgüllü, Kâni (1951), Kore’de Türk Hameseti, Konya: Birlik Basım ve Ciltevi.
Şerefhan, Halk Şairi Kasım (1953), Zafer Dönüşü Mehmetçiklere Armağan, Ankara:Karınca Matbaası.
Turan, Metin (1991), Can İçindedir Canan Kağızmanlı Cemal Hoca, Ankara: Folklor Araştırmaları Kurumu Yayını.
Uyguner, Muzaffer (1951), “Hürriyet Uğrunda”, Kaynak Şiir Dergisi, Sayı:39.
Ünlmü, Şemsettin (2013), Kurbağa Avcıları, Elazığ:Manas Yayınları.
Yaldızkaya,Ömer Faruk (1996), “Bir Kore Ağıdı”, Erciyes Dergisi, Sayı:221.
Yücel, Tahsin (2000), Ben ve Öteki, İstanbul:Can Yayınları.
- Toz, Toprak İçinde - Nisan 28, 2024
- Dava - Kasım 5, 2023
- Şiir: Tembel Fıkra - Eylül 10, 2023