ROUSSEAU VE NİETZSCHE: MECAZİ KANKALAR
Rousseau Nietzsche’nin ortak yanı hayli çok. Sözgelimi Hristiyanlığı, ahlakı, kapitalist uygarlığı sert biçimde eleştiriyor her ikisi de. Eleştirileri öyle sıradan değil, reddedici boyutlarda.
Aydınlanma Yüzyılı’nın aykırı filozofu Jean-Jacques Rousseau (1712-1778), insanlığın, ahlaki olarak aslında hiç gelişmediğini, hatta gerilediğini ileri sürüyor. Ona göre, Avrupa, Yeni Çağ’da, İlk Çağ vahşiliğine geri dönmüştür ve karanlık dönemlerinden daha karanlık bir dönem yaşamaktadır.
Yeni Çağ, Antik Yunan felsefe, edebiyat, bilim metinlerinin çevrilmesiyle başlamıştır. Rousseau’ya göre; bilim, edebiyat ve sanatlar insanları birbirine bağlayan “zincirleri çiçeklerle örter”; insanların doğuştan hak ettikleri, dolayısıyla “damarlarında taşıdıkları özgürlük duygusunu söndürür”… Nezaket gereklikleri, kibarlık zorunlulukları içinde âdetlere, kurallara hep bağlı kaldığımız için kendi ruhumuza kulak verdiğimiz yok. Doğası gereği özgür ruhlu olan insanı; ahlak, erdem, akıl gibi olgular diğer insanlara ve topluma bağlı kılar, hatta köle eder.
Roussea için, insanların en özgür dönemi “doğa durumu”nda (bireylere ceza uygulanmayan, üstün bir otoritenin olmadığı durum) yaşadıkları en eski zamanlardır. Bu süreçte insanı diğer insanlara, topluma bağlayan herhangi bir kural yoktur ortalıkta. Özel mülkiyetle birlikte başlamıştır tüm kötülükler. Hristiyanlık, uygarlık artırmıştır bu kötülükleri.
“Doğa durumu”na dönülemeyeceğine göre, insanlara en azından hak ve hukuk bakımından eşitliği sağlayacak bir toplum sözleşmesi gereklidir. Bu sözleşme genel istence, gönüllü rızaya ve oybirliğine dayalı olmalıdır.
Friedrich Wilhelm Nietzsche (1844-1900) de, ahlaka ve Hristiyanlığa çok sert eleştiriler yöneltir. Toplumu denetim altına almak ve yönlendirmek için uydurulmuş bir kurgu, yapay bir olgu olan bu ahlak, insanı doğasından, içgüdülerinden uzaklaştırmıştır. Trajik Çağı’nın son bulmasıyla, Sokrates felsefesiyle ortaya çıkan bu ahlak, Hristiyanlıkla (: Deccal) birlikte, köle ve sürü ahlakı biçiminde tamamen yerleşmiştir. Gerçek anlamda yaşam özgürlüğü yok olmuştur.
Nietzsche’ye göre, insanın uygarlaştırılma -ahlakileştirilme ve toplumsallaştırılma- sürecinde Platonculuğun ve Hristiyanlığın büyük etkisi olmuştur. Ahlaklılığın kendisi ahlaksızlıktır artık.
Dikkat edilirse, Rousseau da Nietzsche de bir uygarlık eleştirisi yapmaktadır. Her ikisine göre, uygarlık, doğadan kopma ve uzaklaşma ile oluşmuştur. Gerçekte ilerleme değil gerileme söz konusudur. Oysa insan, doğası gereği kötü değil iyidir aslında.
…
(Varlık dergisi, Kasım 2023)
- ARİSTOTELES NASIL ÇEVRİLMELİ? - Temmuz 20, 2024
- ROUSSEAU VE NİETZSCHE: MECAZİ KANKALAR - Şubat 5, 2024
- METAFOR KURAMININ KAPİTONE NOKTALARI - Aralık 24, 2023