Marksizm ve Dil / 1. Giriş
Fredric Jameson (1934), Dil Hapishanesi adlı kitabında, “Marr anlaşmazlığı sırasında ateşli bir biçimde tartışılan” Marksizm ve dil sorununun, Stalin tarafından çözülmekten çok kapatıldığını, Stalin’in, Marksistler arasında aforizma özelliği kazanmış olan “Kısacası, dil ne temel ne de üst yapılar arasında yer alabilir” sözünü ayraç içinde aktararak belirtir (s. 185).
Alt başlığı Yapısalcılığın ve Rus Biçimciliğinin Eleştirel Öyküsü olan ve 1972’de yayımlanan bu kitabında, Jameson, toplumsal yaşam içindeki konumundan dolayı dil sorunuyla yeniden ilgilenilmesi gerektiğini ileri sürer. “Yeniden” demesinin nedeni, elbette Marksistler arasındaki dil tartışmasının Stalin döneminden sonra yaratıcı biçimde tartışılmadığını saptamasıdır. Dil Hapishanesi de, Rus Biçimciliğinin ve Yapısalcılığın Marksizmle kesişme ve karşıtlıklarının Marksist açıdan ayrıntılı biçimde tartışıldığı ve bu akımların eleştirildiği bir dil kitabı değil midir? Çünkü bu iki akım “dil”i temel almıştır; her ikisi de, Jameson’un da belirttiği gibi, Saussure’ün dil (langue) ile söz (parole), bir bakıma eşsüremlilik ile artsüremlilik arasındaki ayrımdan kaynaklanan dilbilimsel modeli temel almış yaklaşımlardır. Biri, sanat yapıtını anlamak için, biçimsel özellik saydığı yazınsallığı, yani dilin gösteren yanını sorgulama; diğeri, yine dilin göstereniyle ilgili yanı olan yapısını, düzenini her alana uygulama derdindeydi. Şklovski’ye (1883-1984) göre aralarında “kuzen” yakınlığı vardı. Rus Biçimciliğinin Yapısalcılığın oluşumuna zemin hazırladığını bu konularla ilgilenen hemen herkes biliyor zaten.
Öte yandan, zaten dil ile ideoloji-toplum-psikoloji vb. ilişkileri konularında önceleri de yeterli düzeyde olmayan Marksizm, 1950’lerle birlikte bir süreliğine neredeyse tamamen susarken, dil, yirminci yüzyılın özellikle ikinci yarısında en çok tartışılan konularından biri durumuna gelmiştir. Kısa sürede merkezi bir metin haline gelen Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri kitabı, genel anlamda sosyal bilimlerde çarpıcı bir etki yapmış, dil üzerine araştırma yapmanın, dili merkeze taşımanın sonucu “dilbilimsel dönüş” damgasını vurmuştur sosyal bilimlere. Giderek dil konusundaki düşüncelerin toplumsal kuram ve felsefeler içerisinde merkezi bir yere sahip olması nedeniyle yirminci yüzyıl pek çok kimseye göre bir “söylem çağı”dır. Ama asıl söylem çağının yirmi birinci yüzyıl olduğun anlaşıldı sonradan. Yapısalcılıkla yirminci yüzyılda doruğa çıkan dil olgusu, “söylem” kavramı üzerinden yirmi birinci yüzyıla egemen oldu denebilir. Bu anlayışa direnmeye, eleştiriler yöneltmeye çalışan Marksizmin güçlü tezlere sahip olduğunu ileri sürmek hayli zor. Dil-zihin ilişkisini bilme-öğrenme işleyişinde ele alarak geçen yüzyılın sonlarında ortaya çıkıp yaşadığımız yüzyılın ilk on yılına damgasını vuran “bilişsel kuram”a ise burada hiç girmiyorum.
Geçtiğimiz yüzyılda, kendini Marksist olarak gören L. Althusser (1918–1990), J. Habermas (1929), G. A. Cohen, (1941 – 2009), P. Anderson (1938), J. Elster (1940), J. Kristeva (1941) gibi düşünürlerin yazdıkları dil konusunda ideolojik-politik açılım pek getirmemiş; Marksizme bir biçimde bulaşan, ondan etkilenen ya da yararlanan M. Foucault (1926-1984), J. Lacan (1901-1980), R. Barthes (1915-1980), Jean Baudrillard (1929–2007), J. Derrida (1930-2004), N. Chomsky, (1928), U. Eco (1932) gibi düşünürlerin açılımları ise daha çok Marksizm dışında olmuştur.
Marksizm ve dil açısından, 1930’lar Voloşinov, 1950’ler Marr ve Stalin, ve 1970’ler yine Voloşinov ile önemli zamanlar olmuştur. F. Jameson ve başka kimi Marksist düşünürler bu son dönemle birlikte ama Voloşinov’dan nerdeyse habersiz olarak devreye girmiştir. Sözgelimi F. Jameson’un yukarıda adını andığımız kitabında Voloşinov’un adı hiç geçmez.
Marksizm-dil ilişkisinin tartışılmasına bağımsız bir çalışma olarak, daha somut söylersek kitap bağlamında, 21. yüzyılda yeni bir adın devreye girdiğini görüyoruz: Jean-Jacques Lecercle, A Marxist Philosophy of Language (Leiden, 2006). Kendini “eski bir Althusserci Marksist” olarak tanımlayan Lecercle, dile ve dil felsefesine Marksist bir yaklaşım sunma çabasında. Konuyu, Chomsky (üretici-dönüşümsel dilbilgisi, evrensel dilbilgisi) ve Habermas (iletişimsel eylem kuramı) eleştirisi üzerinden tartışıyor.
İşçi hareketinin dili ve dil felsefesini ihmal ettiği bilinir. Bu duruma dikkat çekiyor Lecercle. Kullandığı önemli kavramlardan biri, dilsel emperyalizm (İngilizce). Marx ve Engels’ten Deleuze ve Guattari’ye kadar tüm Marksist kaynaklardaki dille ilgili görüşleri ele alıyor. Kitabın sonuç bölümünde Marksist dil felsefesindeki anahtar terimlerin kısa tanımları yapılmış.
- Toz, Toprak İçinde - Nisan 28, 2024
- Dava - Kasım 5, 2023
- Şiir: Tembel Fıkra - Eylül 10, 2023